Endülüs’te ortaya çıkan bir şiir türü.
Sözlükte “çift süslemeli gerdanlık; omuzdan koltuk altına kadar uzanan ve iki parçadan oluşan süslü kemer” anlamındaki vişâh kelimesinden türeyen müveşşah kelimesi “iki temel sanat unsurunu taşıyan şiir” demektir. Dönüşümlü olarak birbirini izleyen uzun beyitler ile kısa bentler halinde iki temel unsurdan oluşan tevşîh diye de adlandırılan bu tür, Endülüs’ün debdebeli ve coşkulu hayatına paralel biçimde III. (IX.) yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış ve daha ziyade çalgı aletleri eşliğinde söylenen halk şarkılarına güfte olarak yazılmıştır. Bu şarkılar, Endülüs’ün sosyal hayatında önemli bir yer işgal eden edebiyat ve eğlence meclislerinde büyük rağbet görmüştür. Ayrıca müveşşah şairlerinin (veşşâh) halife, vali ve emîrler tarafından ödüllendirilmesi bu şiir türünün Endülüs’te yaygınlaşmasını hızlandırmıştır (Goldziher, s. 135; Mustafa eş-Şek‘a, s. 372). Gerçi Câhiliye devrinin ve daha sonraki dönemin Doğulu şairlerinden İmruülkays b. Hucr, Ebû Nüvâs, Ebü’l-Atâhiye, İbnü’l-Mu‘tez ve Dîkülcinn’in “musammat” adı verilen müveşşaha benzer bir tür şiir nazmettikleri rivayet edilmektedir (Ahmed Heykel, s. 147). Bu noktadan hareketle müveşşahın Doğu’da ortaya çıkıp Endülüs’e intikal ettiği ve orada gelişip yayıldığı kanaatini ileri sürenler olmuştur (İbn Ebû Usaybia, II, 72). Ancak araştırmalar İmruülkays’ın böyle bir şiir yazmadığını, adı geçen diğer şairlere nisbet edilen şiirlerin de başka şairlere ait olduğunu göstermiştir (Gomez, XXI [1956], s. 406-407). Ağırlık kazanan telakkiye göre müveşşah, İspanyol gezginci halk ozanlarının belli bir vezin ve kafiyeye uymadan kıtalar halinde okudukları aşk ve kahramanlık şarkılarının etkisiyle (Hannâ el-Fâhûrî, s. 810; İA, VIII, 867) Endülüs’teki Arap ve İspanyol kökenli halk arasında doğmuş, zaman içinde kendine has kurallara sahip olarak birçok yönden klasik Arap şiirinden farklı bir yapı ve nitelik kazanmıştır (İbn Haldûn, II, 1402; İhsan Abbas, II, 222).
İbn Haldûn ile birlikte (Mukaddime, II, 1403) bazı müellifler, müveşşahın III. (IX.) yüzyılın sonlarına doğru Mukaddem b. Muâfâ ve İbn Abdürabbih ile başladığını kaydediyorsa da günümüze ulaşan müveşşahlar, bu tür şiiri ilk defa Ubâde b. Mâüssemâ’nın (ö. 422/1031) yazılı hale getirdiğini ve bilinen kalıplarını onun düzenlediğini ortaya koymaktadır (İhsan Abbas, II, 230-231; Mustafa eş-Şek‘a, s. 373). İbn Mâüssemâ’nın çağdaşı Muhammed b. Ubâde el-Kazzâz da müveşşah türü şiirleriyle temayüz eden ilk şairlerdendir (İbn Haldûn, II, 1403). Ayrıca Şair Remâdî bu türün gelişmesinde etkili rol oynamıştır (Safedî, s. 20-21). Özellikle VI (XII) ve VII. (XIII.) yüzyıllarda müveşşahları ile ünlü birçok şair yetişmiştir. İbn Hayyûn, İbn Bakī, Ali b. Abdülganî el-Husrî, İbn Bâcce, Ebü’l-Abbas el-A‘mâ et-Tutîlî, İbn Sehl el-İsrâilî, İbn Dânyâl, İbnü’l-Vekîl, İbn Hâtime, Lisânüddin İbnü’l-Hatîb, İbn Zümrek, İbn Haldûn, İbn Zâkûr bunlardan bazılarıdır (Mustafa eş-Şek‘a, s. 372-375; İA, VIII, 867-868). VI. (XII.) yüzyılın sonları ile VII. (XIII.) yüzyılın başlarında İbn Senâülmülk’ün müveşşahları vasıtasıyla Mısır’a, oradan Doğu’ya intikal eden müveşşah türünde Doğulu şairlerden “muzammen” denilen yeni bir müveşşah türü icat eden Safiyyüddin el-Hillî ile Selâhaddin esSafedî, İbn Nübâte el-Mısrî ve İbn Hicce el-Hamevî gibi şairler de önemli eserler vermiştir.
Genellikle bir müveşşahta uzun beyitlerle mısralardan oluşan bentler dönüşümlü olarak birbirini izler. Müveşşahlardaki uzun beyitlere “kufl”, bir tek kufle “kafle” ve bir kaflenin her bir cüzüne “gusn” adı verilir. Bir kaflede cüz sayısı ikiden ona kadar olabilir. Bir müveşşahtaki kafleler cüz sayısı, kafiye ve vezin yönünden aynıdır ve cüzlerinin kafiyeleri birbirine benzer. Müveşşahlar genellikle kafle ile başlar ve kafle ile sona erer. Kafle ile başlayan müveşşaha “tam müveşşah” adı verilir ve toplam altı kafle içerir. Kısa bent ve kıtalarla başlayan müveşşaha da “akra‘ müveşşah” denilir ve beş kafle içerir.
Müveşşahın girizgâhını teşkil eden kafleye “matla‘” (mezhep, merkez), kafleleri izleyen ve mısralardan oluşan kıtalar halindeki bentlere de “devir” adı verilir. Devri teşkil eden her mısra “sımt” diye anılan birkaç cüzden meydana gelir. Bir müveşşahta genellikle beş devr bulunur. Devrler vezin ve cüz (sımt) sayısı bakımından benzeşirse de her bir devir farklı kafiye düzenine sahip olabilir. Müveşşahta bir devirle onu takip eden kafleden oluşan ikili kombinezona beyit adı verilir. Bütün müveşşahın özeti durumundaki son kafleye “harce” (çıkış) denir. Harcesi olmayan şiir müveşşah sayılmaz (Mustafa eş-Şek‘a, s. 377). Harce şair, kadın, genç, kuş, saray, savaş veya zafer gibi maddî veya mânevî bir varlığın dilinden söylenir. Şair bu kısımda dinleyicilerin dikkatini çekecek önemli şey söyleyemezse başka bir şairin şiirinden iktibasta bulunur (İA, VIII, 866).
Müveşşahlar başlangıçta gramer kurallarına uyularak fasih Arapça ile söylenirdi. Daha sonra halk tarafından kolayca anlaşılmasını sağlamak ve şiire müzikal bir hava vererek dinleyicilerin ilgisini çekmek için bazan harcelerde halk dilinde yaygın Arapça, Latince ve İspanyolca kelime ve deyimler kullanılmıştır (Nicholson, s. 417; Ahmed Heykel, s. 138). Bu tür harceye “harce zeceliyye” (harce âmmiyye) denir. Tamamı fasih Arapça olan harceye ise “harce muarrebe” adı verilir (İhsan Abbas, II, 232-235; Ömer Ferruh, IV, 433-437; Mustafa eş-Şek‘a, s. 372-377; İA, VIII, 866-868).
Kafiye düzeni harflerle gösterilen bir müveşşahın kısımları şu şekilde sıralanabilir:
Müveşşahın genel yapısı böyle görünmekle beraber (Mustafa eş-Şek‘a, s. 379) tür olarak kesin kurallarla tesbit edilmediğinden değişik konu ve yapılarda müveşşahlar da mevcuttur. Meselâ İbn Senâülmülk’ün bir müveşşahı yukarıdaki örnekten farklı olarak şöyle görünür (İA, VIII, 867):
Ebü’l-Abbas el-A‘mâ et-Tutîlî ise müveşşaha daha canlı ve ritmik bir hava vermek için mısraları kısaltmıştır.
Müveşşahların aruzun on altı bahrine tatbik edilmiş 146 örneği olduğu belirtilir (Ömer Ferruh, IV, 427; İA, VIII, 867). Ayrıca müveşşahlarda klasik bahirlerin dışında kalan 174 tâli vezin tesbit edilmiştir (DİA, III, 431).
Müveşşahlar bestelenip telli çalgılar eşliğinde söylenen şarkılara güfte olduğundan işlenen konular da bu amaca uygundur. Müveşşahların Endülüs’te yaygın biçimde söylenmesindeki asıl sebep halkın gazel, içki ve eğlenceye olan düşkünlüğüdür. Bundan dolayı V. (XI.) yüzyıl sonlarına kadar müveşşahlarda sadece medih, hamriyat ve gazel konuları işlenmiştir. Zaman içinde tabiat tasviri, kutlama, zühd, tasavvuf, mersiye ve hiciv konularına da yer verilmiştir. Müveşşah genellikle gazelle başlar, medih ve diğer konularla devam eder ve yine gazelle son bulur. Bu tür şiirde zühd ve tasavvuf konuları ilk defa Muhyiddin İbnü’l-Arabî tarafından işlenmiştir.
Endülüs müveşşahı İbrânî şiirini etkilemiş olup bu edebiyatta da müveşşahları ile ünlü yahudi şairleri yetişmiştir. Aynı şekilde Endülüs müveşşahı İran şiirini, İran şiiri de Türk şiirini etkileyerek müstezad şeklinin, Kastilya halk şiirinde ise “villancico” denilen türün doğmasına kaynak teşkil etmiştir.
Müveşşahla ilgili İbn Senâülmülk Dârü’ṭ-ṭırâz fî ʿameli’l-müveşşeḥât (Dımaşk 1949), İbnü’lVekîl Ṭırâzü’d-dâr, Lisânüddin İbnü’l-Hatîb Ceyşü’t-tevşîḥ (Tunus 1967), Nevâcî ʿİḳdü’l-leʾâl (ʿuḳūdü’l-leʾâl) fi’l-müveşşeḥât ve’l-ezcâl (nşr. Abdüllatîf eş-Şihâbî, Bağdat 1982) ve Martin Hartmann, Das Muvaššaḥ (Weimar 1897) adlı eserleri kaleme almışlardır.
BİBLİYOGRAFYA :
İbn Bessâm eş-Şenterînî, eẕ-Ẕaḫîre, I, 469. İbn Ebû Usaybia, ʿUyûnü’l-enbâʾ, Kahire 1882, II, 72. Safedî, Tevşîʿu’t-tevşîḥ (nşr. Elbîr Habîb Mutlak), Beyrut 1966, s. 20-43. İbn Haldûn, Mukaddime (trc. Süleyman Uludağ), İstanbul 1983, II, 1402-1417. Hannâ el-Fâhûrî, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî, Beyrut 1960, s. 805-817. I. Goldziher, A Short History of Classical Arabic Literature, Berlin 1966, s. 135-137. R. A. Nicholson, A Literary History of the Arabs, Cambridge 1969, s. 415-417. Mustafa Sâdık er-Râfiî, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî, Beyrut 1974, III, 172-179. İhsan Abbas, Târîḫu’l-edebi’l-Endelüsî: ʿAṣrü’ṭ-Ṭavâʾif ve’l-Murâbıṭîn, Beyrut 1978, II, 216- 279. Şevkī Dayf, el-Fen ve meẕâhibüh, Kahire 1978, s. 450-455. Ömer Ferruh, Târîḫu’l-edeb, IV, 421-450. Mustafa eş-Şek‘a, el-Edebü’l-Endelüsî, Beyrut 1983, s. 371-463. Ahmed Heykel, el-Edebü’l-Endelüsî, Kahire 1985, s. 138-153. J. V. Hammer-Purgstall, “Notice sur les muwashshahāt et les ezdjāl”, JA, VIII (1893), s. 153- 162. E. G. Gomez, “Una Pre-Muwaššaḥa, atributad a Abū Nuwās”, al-Andalus, XXI, Madrid 1956, s. 406-414. Hüseyin Nassâr, “el-Müveşşaḥât fi’l-ʿaṣri’l-ʿOs̱mânî”, s̱ Buḥûs̱ü Külliyyeti’l-luġati’l-ʿArabiyye s̱ , I/1, Mekke 1401-1402, s. 163-170. F. Corriente, “Again on the Metrical System of Muwaššah and Zajal”, JAL, XVII (1986), s. 34- 49. nci Koçak, “Endülüs Şiiri”, Araştırma, sy. 13, Ankara 1991, s. 417-423. S. M. Stern, “el-Müveşşaḥu’l-Endelüsiyyü’l-ḳadîm”, ed-Dirâsâtü’l-İslâmiyye, XXVI/1-2, İslâmâbâd 1991, s. 225-238. D. Gil, “The Muwaššaḥ”, IOS, XI (1991), s. 137-159. J. A. Abu Haidar, “The Muwashshaḥāt: are they a Mystery?”, al-Qantara, XIII/1, Madrid 1992, s. 63-81. a.mlf., “The Arabic Origins of the Muwashshahāt”, BSOAS, LVI/3 (1993), s. 439-458. Mustafa el-Gadîrî, “el-Müveşşaḥâtü’l-Endelüsiyye”, Mecelletü Dirâsât Endelüsiyye, sy. 13, Tunus 1995, s. 37-54. Süleyman Attâr, “Dirâse fî neşʾeti’l-müveşşaḥâti’l-Endelüsiyye”, Mecelletü’l-Maʿhedi’l-Mıṣrî, XXIX, Madrid 1997, s. 47-295. A. Yaşar Koçak, “Endülüs Muvaşşahaları”, Nüsha, I/3, Ankara 2001, s. 111-118. Moh. Bencheneb, “Muveşşah”, İA, VIII, 866-868. G. Schoeler, “Muwas̲h̲s̲ s̲h̲ h̲s̲ aḥ”, h̲ EI (Fr.), VII, 811-814. Nihad M. Çetin, “Arûz”, DİA, III, 431
Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2006 yılında İstanbul’da basılan 32. cildinde, 229-231 numaralı sayfalarda yer almıştır